Dan Buettner: 100 yıldan fazla yaşamak için ne yapmalı?





"Danimarkalı İkizler Araştırması" adındaki bir çalışma göstermiştir ki 
belirli biyolojik limitler dahilinde 
bir insanın kaç yıl yaşayacağının 
yalnızca %10'u, genler tarafından belirlenmektedir. 
Geriye kalan %90'lık kısım ise, yaşam tarzımıza bağlıdır. 
Dolayısıyla, Mavi Bölgeleri araştırmaktaki amacımız şu: 
Uzun bir ömür sürme olanağı veren optimal yaşam tarzlarını bulabilirsek 
uzun yaşam için bir formül de 
ortaya koyabiliriz.
Sıradan bir Amerikalıya 
uzun yaşam formülünün ne olduğunu sorarsanız, muhtemelen cevap alamazsınız. 
Büyük olasılıkla, Güney Sahili Diyeti veya Atkins Diyeti'ni duymuşlardır. 
Ortada, Tarım Bakanlığı'nın yayımlamış olduğu besin piramidi var. 
Oprah'ın söyledikleri var. 
Doktor Oz'un tavsiyeleri var.
Ancak daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmemize yardımcı olacak şeylerin 
ne olduğu hakkında net bir bilgi yok. 
Maratonlara mı katılmalısınız yoksa yoga mı yapmalısınız? 
Organik etler mi tüketmelisiniz 
yoksa tofu mu yemelisiniz? 
Takviye besinler almalı mısınız? 
Peki ya hormonlar veya resveratrol? 
Yaşama amacının ömür ile ilgisi var mı peki? 
Ya da dini inançların veya sosyal yaşamın?
Uzun yaşamın sırlarını bulmakta kullandığımız 
yöntemin ilk aşaması, National Geographic ve 
National Institute on Aging ile işbirliği yaparak 
uzun ömürlü bireylerin yaşadığı, coğrafi olarak tanımlanmış 
dört bölgeyi bulmaktı. 
Daha sonra bu bölgelere uzmanlardan oluşan bir ekip göndererek 
oradaki insanların, bizlerden farklı olarak neler yaptıklarını 
inceledik.
Bu sunumun sonunda, o farklılığın ne olduğunu sizlere söyleyeceğim. 
Fakat öncelikle, uzun yaşam konusuyla ilgili 
bazı yaygın hurafelerden bahsetmek istiyorum. 
İlk hurafemiz şu: Eğer gerçekten çok çaba sarf edersen, 
100 yaşını görebilirsin. 
Yanlış. 
Sorun şu ki, Amerika'daki her 5000 insandan 
yalnızca bir tanesi 100 yaşına dek yaşayabiliyor. 
Şansınız oldukça az. 
100 yaşını geçenler, Amerika'daki en hızlı büyüyen nüfus dilimi olsa da 
100 yaşına dek yaşamak zordur. 
Problem şu ki, 
bizler uzun yaşamak için programlanmadık. 
Bizler, "prokreatif başarı" adı verilen 
bir şey için programlandık. 
O sözcüğe bayılıyorum. 
Bana üniversite günlerimi hatırlatıyor.
Biyologlar, "prokreatif başarı" terimini şu şekilde tanımlıyor: 
Çocuk sahibi olduğunuz yaş 
ve sonraki nesilde, çocuklarınızın çocuk sahibi olduğu yaş. 
Bu noktadan sonra evrimin etkisi 
tamamen yok oluyor. 
Eğer memeliyseniz, fare de olsanız 
fil de olsanız, insan da olsanız, sonuç aynı. 
Yani 100 yaşına dek yaşayabilmek için yalnızca çok iyi bir 
yaşam tarzına sahip olmanız yetmez, aynı zamanda 
genetik açıdan da şanslı olmanız lâzım.
İkinci hurafe ise, 
yaşlanmayı geciktiren, tersine çeviren ve hatta durduran 
tedavilerin mevcut olduğu. 
Yanlış. 
Şöyle bir düşünürseniz, yaşlanmamıza neden olabilecek 99 tane şey var. 
Yalnızca birkaç dakikalığına beyninize oksijen gitmesini engellerseniz 
beyin hücreleriniz ölür ve geri gelmezler. 
Tenis oynarken kendinizi çok fazla zorlarsanız, dizlerinizdeki kıkırdak 
hasar görür ve kendini yenilemez. 
Damarlarımız tıkanabilir. Beynimiz plak tabakası ile kaplanabilir 
ve Alzheimer hastası olabiliriz. 
Ters gidebilecek o kadar çok şey var ki.
Vücudumuzda 35 trilyon hücre var. 
Trilyon. Ulusal borcumuz ile aşık atabilecek seviyede rakamlar bunlar. 
(Gülüşmeler) 
Bu hücreler sekiz yılda bir kendilerini yeniliyorlar. 
Ve her yenileme sırasında, bir miktar hasar görüyorlar. 
Ve bu hasar birikiyor. 
Üstel olarak birikiyor. 
Tıpkı hepimizde Beatles ya da Eagles albümlerinin 
olduğu günler gibi. 
Birinden bir albüm ödünç alırdık ve kasede kopyalardık. 
Daha sonra arkadaşlarımız da o kasedi bizden alır 
ve kopyalarlardı. Kısa bir süre sonra, 
yeni kopyaların sesi rezalet olurdu. 
İşte hücrelerimizde olan şey de bunun aynısı. 
65 yaşındaki bir insanın 
12 yaşındaki bir çocuğa oranla 
125 kat daha hızlı yaşlanmasının 
sebebi de bu.
O halde, yaşlanmayı durduracak ya da yavaşlatacak 
hiçbir şey yoksa 
ben ne yapıyorum ki burada? 
Gerçek şu ki, 
modern bilim, bizlere insan vücudunun kapasitesinin 
-yani benim veya sizin vücudunuzun- 
90 yıl olduğunu söylüyor. 
Bu sayı, kadınlar için biraz daha fazla. 
Ancak bu ülkedeki yaşam beklentisi 
yalnızca 78 yıl. 
Yani bir yerlerde, 
yaklaşık 12 güzel yılımızı bırakıp gidiyoruz. 
Bu yılları geri alabiliriz. 
Ve araştırma gösteriyor ki bu geri alacağımız yıllar, kronik hastalıklardan, 
kalp hastalıklarından, kanserden ve diyabetten uzak olacak.
Bize göre bu kayıp yılları geri almanın en iyi yolu, 
dünyanın çeşitli yerlerindeki, 
o kayıp yılları deneyimleyen kültürlere göz atmak. 
Bu bölgelerde 100 yaşını geçen insanların sayısı, 
bizim ülkemizdekinin 10 katı. 
Yaşam beklentisi 
12 sene daha fazla. 
Orta yaş ölüm oranı ise 
bu ülkedekine oranla çok çok daha az.
İlk Mavi Bölgemizi, İtalya sahilinin yaklaşık 125 mil 
açığında yer alan Sardinya adasında bulduk. 
Ancak 1.4 milyon kişinin yaşadığı adanın tamamı Mavi Bölge'ye dahil değil. 
Mavi Bölge'ye dahil olan kısım, yükseklerde yer alan Nuoro bölgesi. 
Bu bölgedeki erkeklerin ömrü oldukça uzun. 
100 yaşını geçenlerin sayısı, Amerika'dakilerden 10 kat daha fazla. 
Ayrıca buradaki insanlar yalnızca 100 yaşını geçmekle kalmıyor, 
bunu yaparken zinde ve güçlü olmayı da başarıyor. 
102 yaşındaki bir insanın işe bisiklet sürerek gidebildiği, 
odun kesebildiği ve kendinden 60 yaş küçük birini yenebildiği yerler bunlar. 
(Gülüşmeler)
Tarihleri, İsa'nın yaşadığı döneme dek uzanıyor. 
Bu insanlar, yalıtılmış bir Bronz Çağı kültürüne sahip. 
Toprak çok verimsiz olduğundan, 
birçoğu çobanlık yapıyor. 
yani düzenli ve fazla yorucu olmayan fiziksel aktiviteler yapıyorlar. 
Çoğunlukla yanlarında taşıyabilecekleri 
bitkisel besinleri tüketiyorlar. 
Notamusica adını verdikleri, kepekli buğday ile yapılan 
mayasız bir ekmek üretiyorlar, 
otlarla beslenen hayvanlardan elde edilen bir peynirleri var, 
böylece mısır ile beslenen hayvanlardan yapılan peynirlerin aksine, 
Omega-6 yağ asitleri yerine Omega-3 yağ asitleri daha fazla. 
Tükettikleri şarapta ise, dünyada bilinen tüm şaraplardan 
daha fazla polifenol var. 
Bu şaraba Cannonau diyorlar.
Ancak bana kalırsa işin gerçek sırrı 
toplumlarını nasıl düzenlediklerinde yatıyor. 
Sardinya halkının en göze çarpan özelliklerinden biri 
yaşlı insanlara karşı davranış şekilleri. 
Hiç fark ettiniz mi, Amerika'da insanların 
en çok saygı gördüğü yaş yaklaşık olarak 24. 
Reklamlara bakın yeter. 
Sardinya'da ise yaşlandıkça 
daha fazla saygı görüyorsunuz ve 
bildikleriniz daha fazla takdir ediliyor. 
Sardinya'da bir bara girerseniz, 
Sports Illustrated'in mayo takvimini değil 
"ayın yaşlı insanı" takvimini görürsünüz.
Bu durum, yalnızca yaşlanan ebeveynlerinizi 
aileye yakın kalmasını sağlamıyor, 
aynı zamanda dört ile altı yıl arası fazladan yaşam beklentisi sağlıyor. 
Araştırmalar gösteriyor ki, bu durum ayrıca çocuklara da faydalı. 
Ölüm oranları ve hastalığa yakalanma oranları düşüyor. 
Buna "büyükanne etkisi" adı veriliyor.
İkinci Mavi Bölgemizi, 
dünyanın diğer ucunda, 
Tokyo'nun 800 mil güneyindeki 
Okinawa Takım Adaları'nda bulduk. 
Okinawa, 161 küçük adadan oluşuyor. 
Ve merkez adanın kuzey kesiminde 
dünyadaki en uzun ömüre sahip insanlar yaşıyor. 
Burası, en uzun ömürlü kadın popülasyonunun bulunduğu yer. 
Buradaki insanlar, dünya üzerindeki en uzun 
sağlıklı yaşam beklentisine sahip. 
Bizim istediğimiz şeye sahipler. 
Uzun bir ömürleri var ve genellikle uyku sırasında, 
çok çabuk ölüyorlar. 
ve sıklıkla bu ölümler seks sonrası gerçekleşiyor.
Ortalama bir Amerikalıdan yaklaşık 7 sağlıklı yıl fazla yaşıyorlar. 
100 yılı geçen insanların sayısı, Amerikadakilerin beş katı. 
Amerika'da önde gelen ölüm sebebi bağırsak ve kolon kanserine 
yakalanma oranları 5'te 1'i. 
Kalp hastalıklarında ise bu oran 6'da 1. 
Bu kültürün sahip olduğu bütün bu istatistikler, 
bizlere öğretebilecek bir şeyleri olduğunu gösteriyor. 
Peki, ne yapıyorlar? 
Bitkisel besleniyorlar. 
Tükettikleri sebzeler birçok farklı renkte. 
Ve Amerikalılara oranla 8 kat daha fazla 
tofu yiyorlar.
Ne yediklerinden daha önemli olan şey ise, nasıl yedikleri. 
Fazla yememek için birçok farklı 
taktikleri var. 
Bildiğiniz gibi, Amerika'da büyük bir sorun bu. 
İşte gözlemlediğimiz birkaç taktik: 
Küçük tabaklar kullanıyorlar, böylece her oturuşta daha az kalori tüketiyorlar. 
Yemekleri, aile tarzı sunmuyorlar. 
Böylece konuşurken bir yandan şuursuz biçimde yemiyorsunuz. 
Yemekleri tezgahda sunuyorlar ve 
oradan masaya getiriyorlar.
Ayrıca 3000 yıllık bir özdeyişleri var. 
Bence bu, gelmiş geçmiş en iyi beslenme önerisi. 
Konfiçyus tarafından ortaya atılmış. 
Adı ise "Hara, Hatchi, Bu" diyeti. 
Bu, yemeklerden önce söyledikleri bir deyiş. 
Mideleri %80 dolu olduğunda, onlara yemeyi bırakmalarını hatırlatıyor. 
Tokluk hissinin midenizden beyninize 
ulaşması yaklaşık yarım saat alır. 
%80'de durmak, böylece sizleri 
fazla yemekten koruyor.
Ancak, tıpkı Sardinya gibi, Okinawa'nın da 
uzun yaşam ile ilişkilendirebileceğimiz birkaç sosyal yapısı var. 
Yalnızlığın öldürdüğünü biliyoruz. 
15 yıl önce, ortalama bir Amerikalının üç iyi arkadaşı vardı. 
Şu an ise bu sayı 1.5'e inmiş durumda. 
Okinawa'da doğacak kadar şanslı olsaydınız, 
ömrünüz boyunca sizin yanınızda olacak 
6 arkadaşa otomatik olarak sahip olmanızı sağlayan 
bir sistem içinde yaşıyor olacaktınız. 
Buna "Moai" diyorlar. Eğer bir Moai'ye dâhilseniz, 
piyangodan kazandığınız serveti paylaşmanız beklenir. 
Ve işler kötü giderse, 
örneğin çocuğunuz hastalanırsa veya ebeveynlerinizden biri ölürse, 
daime size destek olacak birileri vardır. 
Ekrandaki Moai, yani bu 5 kadın 
97 yıldır birlikteler. 
Yaşlarının ortalaması 102.
Amerika'da genel olarak 
yetişkin hayatımızı iki kısma bölüyoruz. 
Bir yanda iş hayatımız var, 
yani bir şeyler ürettiğimiz dönem. 
Ve bir gün, aniden, emekli oluyoruz. 
Ve genellikle bu emeklilik 
rahat bir koltuğa uzanmak 
veya Arizona'ya giderek golf oynamak anlamına geliyor. 
Okinawa dilinde ise emeklilik anlamına gelen 
bir sözcük bile yok. 
Bunun yerine, 
hayatınıza anlam katan bir sözcükleri var: 
"İkigai." 
Bu sözcüğün yaklaşık olarak anlamı, 
"sabahları yataktan kalkmanızın sebebi."
Bu 102 yaşındaki karate ustasının 
ikigai'si, savaş sanatında daha da uzmanlaşmak. 
Bu 100 yaşındaki balıkçınınki ise 
haftada üç kez ailesi için balık tutmaya devam etmek. 
National Institute On Aging bizlere 
bu yaşlı insanlara sormamız için bir anket verdi. 
Anketteki sorular oldukça 
kurnaz şekilde hazırlanmıştı. 
Sorulardan biri şuydu: "İkigai'niz nedir?" 
hemen bildiler sabahlari kalkmalarin nedenini 
Bu 102 yaşındaki kadının ikigai'si, 
torununun torununun torunu idi. 
Bu iki kadının arasında 101 buçuk yıl var. 
Torununun torununun torununu 
kucağında tutmanın nasıl bir his olduğunu sordum ona. 
Geriye yaslandı ve dedi ki: 
"cennete gitmek gibi." 
Bence bu müthiş bir düşünce.
Geographic'teki editörüm 
Amerika'nın Mavi Bölgesi'ni bulmamı istedi. 
Bir süre boyunca Minnesota çevresindeki çiftlikleri inceledik. 
Burada yüz yaşını geçenlerin oranı oldukça fazlaydı. 
Ancak bunun sebebi bütün gençlerin bölgeyi terk etmesiymiş. 
(Gülüşmeler) 
Dolayısıyla aramaya devam ettik. 
Ve Amerika'nın en uzun ömürlü popülasyonunu 
Loma Linda, Kaliforniya çevresinde yaşamakta olan 
Seventh-Day Adventistleri arasında bulduk. 
Adventisler muhfazakar Methodistlerdir. 
Cuma günü güneşin batışından 
Cumartesi günü güneşin batışında dek sabbath'ı kutlarlar. 
"24 saatlik bir tapınma zamanı" diyorlar buna. 
Ve onlara göreceli olarak 
oldukça uzun bir ömür veren beş adet 
alışkanlıkları var.
Amerika'daki yaşam beklentisi 
ortalama bir kadın için 80 yıl. 
Ancak Adventist bir kadın için 
yaşam beklentisi 89 yıl. 
Erkekler için bu sayılar arasındaki fark 
daha da fazla. Adventist erkekler 
diğer Amerikalılara oranla 11 yıl daha fazla yaşıyor. 
Bu ise, yaklaşık 70.000 insanı 
30 yıl boyunca takip eden bir araştırma. 
Adı da Steerling araştırması. Ve bence, 
Mavi Bölge Proje'sinin amacını çok açık olarak ortaya koyuyor.
Bu, heterojen bir topluluk. 
Aralarında siyahlar, beyazlar, hispanikler ve uzakdoğulular var. 
Aralarındaki tek ortak nokta ise 
aynı küçük alışkanlıklara 
hayatlarının büyük bölümünde 
sıkı bir biçimde bağlı kalmaları. 
Beslenme şekillerini doğrudan doğruya İncil'den alıyorlar. 
Yaratılış: Birinci bölüm. 29. Ayet. 
Bu ayette Tanrı, baklagillerden ve tohumlardan bahsediyor. 
Yeşil bitkiler hakkında bir dörtlük daha var. 
Görünen o ki, et tüketmekten hiç bahsedilmiyor. 
Bu ibadeti oldukça ciddiye alıyorlar.
Her hafta 24 saatliğine 
ne kadar meşgul olurlarsa olsunlar, 
işyerinde ne kadar stresli olurlarsa olsunlar, 
her şeyi bırakıp Tanrılarına odaklanıyorlar. 
Sosyalleşirken kullandıkları yöntem de, yine din ile yoğun ilişkili olan 
doğa yürüyüşleri. 
Bunun gücü, arada sırada yapılan bir şey olmasından değil 
bütün hayat boyunca her hafta yapılan bir şey olmasından geliyor. 
Bunların hiçbiri zor değil. Hiçbiri için para gerekmiyor. 
Adventistler genellikle diğer Adventistlerle vakit geçiriyor. 
Yani, bir Adventist'in düzenlediği bir partiye gittiğinizde 
deli gibi içki içen ya da esrar kullanan insanlar göremiyorsunuz. 
Bu tip şeyler yerine, bir sonraki doğa yürüyüşleri hakkında konuşuyorlar, 
birbirlerine yemek tarifleri veriyorlar, ve evet, dua ediyorlar. 
Birbirleri üzerindeki etkileri oldukça derin ve ölçülebilir.
Bu kültüre dâhil olan insanlardan birisi de Ellsworth Wheram. 
Ellsworth Wheram 97 yaşında. 
Ve bir multi-milyoner. 
Yine de bir koruma çiti yapmak için 
inşaat firması ondan 6.000 dolar istediğinde, 
"O kadar paraya kendim de yaparım." dedi. 
Ve sonraki üç gün boyunca çimento karıştırdı 
ve demir kazıkları ordan oraya taşıdı. 
Ve beklendiği üzere, dördüncü gün 
kendisini bir ameliyathanede buldu. 
Ancak sedye üzerindeki adam olarak değil, 
açık kalp ameliyatı yapan cerrah olarak. 
97 yaşında bile hâlâ her ay 20 açık kalp ameliyatı yapıyor.
103 yaşındaki Ed Rawlings, 
aktif bir kovboy. Güne yüzerek başlıyor. 
Haftasonları ise 
sörf yapmaktan hoşlanıyor.
Bir de Marge Deton var. 
Marge 104 yaşında. 
Torunu, buradaki Twin Cities'de (Minnesota) yaşıyor. 
Güne ağırlık kaldırarak başlıyor. 
Bisiklete biniyor. 
Daha sonra kahverengi 
94 model Cadillac Seville'ine atlıyor ve 
San Bernardino otoyolunda hız yaparak 
gönüllü olarak çalıştığı yedi farklı organizasyona gidiyor. 
Daha önce 19 kez ciddi seyahatlare katıldım. 
Sahara Çölü'nü bisikletiyle geçerken 
güneş kremi kullanmamış 
ender insanlardan biriyim. 
Ancak size söylemeliyim ki, Marge Deton arabayı kullanırken 
yanında oturmaktan daha heyecanlı bir macera yok. 
"Yabancı demek, henüz tanımadığım bir arkadaş demektir" dedi bana.
Öyleyse, tüm bu üç kültürdeki 
ortak noktalar neler? 
Hepsinin yaptığı şeyler neler? 
Bu şeyleri belirledik ve karşımıza 9 maddelik bir liste çıktı. 
Aslında o zamandan beri iki tane daha Mavi Bölge keşfi yaptık ve 
bu listedekilerin doğru olduğu görüldü. 
İnanmakta zorlanabilirsiniz ama, 
bu listedekilerin hiçbiri 
egzersiz değil. 
En azından bizim bildiğimiz şekildeki egzersiz değil. 
Hayatlarını öyle bir şekilde kurmuşlar ki 
sürekli bir fiziksel aktivite içindeler. 
100 yaşındaki bu Okinawalı kadınlar 
günde 30 veya 40 defa, aşağı iniyorlar, yukarı çıkıyorlar, 
yere oturup kalkıyorlar.
Sardinyalılar çok katlı evlerde yaşıyorlar, dolayısıyla merdiven inip çıkıyorlar. 
Markete, kiliseye veya arkadaşlarını ziyarete 
gitmek için yürüyüş yapmaları gerekiyor. 
Başka şansları yok. 
Ev ya da bahçe işlerini yaptırmak için bir buton yok. 
Kek hamuru karıştırmak istiyorlarsa, bunu el ile yapıyorlar. 
Bunların tümü fiziksel aktivite. 
Koşu bandında koşmak ne kadar kalori yakıyorsa, bu aktiviteler de o kadar 
kalori yakıyor. Kendi istekleriyle fiziksel aktiviye yapmak isterlerse 
bunlar, hoşlandıkları şeyler oluyor. Genellikle yürüyüş yapıyorlar. 
Beyin fonksiyonlarının azalmasını engellediği kanıtlanan tek şey yürüyüş yapmak. 
Ve genellikle hepsinin bir bahçesi var. 
Hayatlarını nasıl doğru yola sokmaları gerektiğini 
biliyorlar.
Tüm bu kültürler, dinlenmek için zaman ayırıyorlar. 
Sardinyalılar dua ediyor. Seventh-Day Adventistleri dua ediyor. 
Okinawalılarda yaşlı insanlara hürmet var. 
Ancak aceleniz varsa ya da stresliyseniz, bu durum 
Alzheimer hastalığından 
kalp hastalıklarına kadar 
birçok şeyi tetikleyebiliyor. 
Günde 15 dakikayı dinlenmek için harcadığınızda, 
bu tetikleyici durumun 
biraz da olsa önüne geçiyorsunuz.
Amaçlarını açıklayan sözcükleri var. 
Tıpkı Okinawalıların kullandığı "ikigai" sözcüğü gibi. 
Bildiğiniz üzere, hayatınızdaki en tehlikeli yıllardan biri, 
çocuk ölümü riski nedeniyle, doğdunuz yıl. 
Diğeri ise emekli olduğunuz yıl. 
Bu insanlar hayattaki amaçlarını biliyorlar, 
ve bu amaç doğrultusunda yaşıyorlar. Bu da 
fazladan yedi yıl demek.
Uzun yaşam için bir diyet yok. 
Ancak, her gün birazcık içki içiyorlar. 
Amerikalılar için uyum sağlaması zor bir şey değil bu. 
(Gülüşmeler) 
Genellikle bitkisel besinler tüketiyorlar. 
Bu, et yemedikleri anlamına gelmiyor. Ancak bol miktarda fasulye 
ve fındık yiyorlar. Ayrıca fazla yemeyi önleyen 
stratejilere sahipler.
Ve, tüm bunların temelinde, birbirleriyle nasıl iletişim kurdukları yatıyor. 
Önceliği ailelerine veriyorlar. 
Çocuklarına ve yaşlı ebeveynlerine bakıyorlar. 
Tamamı inanç bazlı bir topluluğa dahil. 
Eğer ayda dört kez bu toplantılara katılırsanız, 
fazladan 4 ile 14 yıl 
anlamına geliyor bu. 
Buradaki en büyük olay ise, 
doğru topluluğa ait olmaları. 
Ya doğru topluluğun içinde büyümüşler, 
ya da kendilerini doğru topluluklardan birileriyle çevrelemişler.
Framingham Araştırmasından öğrendiğimiz üzere 
eğer en iyi arkadaşlarınızdan üçü obez ise 
sizin de fazla kilolu olmanızın olasılığı %50 daha fazla. 
Yani, eğer sağlıksız insanlarla vakit geçirirseniz 
bu durumun zamanla büyük bir etkisi olacaktır. 
Arkadaşlarınızın vakit geçirme yöntemi 
bowling oynamak, bisiklete binmek 
ya da bahçeyle ilgilenmek gibi fiziksel aktiviteler ise, 
eğer arkadaşlarınız içkiyi fazla kaçırmıyorsa, 
doğru şekilde yiyorlarsa, bir aileye aitlerse ve güvenilirlerse 
bu durumun da zaman içinde büyük bir etkisi olacaktır.
Diyetler hiçbir işe yaramaz. Tarihteki hiçbir diyet 
insanların yüzde 2'sinden daha fazlasında işe yaramamıştır. 
Spor salonlarındaki programlar Ocak'ta başlar 
ama genellikle Ekim'de katılmaya başlarız. 
Uzun yaşam konusunda 
bir kısayol ya da 
hap gibi bir şey yok. 
Ancak, bir düşünürseniz 
arkadaşlarınız da aslında uzun süreli birer macera olduğunu göreceksiniz. 
Dolayısıyla, belki de yapabileceğiniz en önemli şey 
hayatınıza fazladan biraz yıl 
yıllarınıza ise hayat katmanız. Çok teşekkürler. 
(Alkış)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Size çarpan araç faili meçhul ise

RON CLARK STORY