Ankara Suyu Ve İ.Melih Gökçek
Ankara'lı hemşerilerim şimdi sizlere soruyorum. Sizin sağlığınızı hiçe sayarak sizlere insan sağlığına zarar verecek bir suyu haberiniz olmadan size bir ay içiren bir vatandaşa ne yaparsınız. Başka şekilde sorayım; Diyelim ki bir yerden bir şişe su satın aldınız içtiniz ve daha sonra bu şişe suyundan dolayı hastalandınız, zehirlendiniz. Sizi hastaneye kaldırdılar ve ölümden döndünüz. Yada kanser oldunuz ve sebebinin içtiğiniz sudan olduğunu öğrendiniz. Ne yaparsınız? Ben eşim ve oğlumla Ankara’da yaşıyorum. Benimle beraber kardeşlerim ve nerdeyse bütün sülalem Ankara’da yaşıyor. Dostlarım, arkadaşlarım vesselam bütün sevdiklerim neredeyse hepsi Ankara’da yaşıyor. Bu günlerde belediye başkanlarını seçmek için seçimler yapılacak. Benim ailemin, sülalemin, tüm sevdiklerimin (zehirli Kızılırmak suyunu gözünü kırpmadan şehir su şebekesine vererek) canına kasteden on beş senedir belediye başkanlığı yapan İ.Melih Gökçek her gün bir tv kanalında karşımıza çıkarak hala gözümüzün içine bakarak utanmadan tekrar beni seçin diyor. Trajikomik bir durum güler misin, ağlar mısın? Buradan kendisine soruyorum. "Doğup büyüdüğüm ve bu yaşıma kadar yaşadığım ve daha da yaşayacağım Ankara’yı ne hale getirdin?"
Atatürk cumhuriyetinin başkentine hiç yakışmayan iğrenç bir amblemle değiştirerek uygarlık sembolü olan Hitit güneşinden ne istedin. Ankara’nın camilerle ne ilgisi var. Ankara’da mimar Sinan’ın güzel camilerinden mi var da haberimiz yok. Neden Anıtkabir değil de bir cami sembolü. Bu mesele ile ilgili ayrıca uzun bir yazı yazacağım. Ankara Evlerinde çeşmelerden iğrenç zehirli bir su akıyor. Ve burası başkent Ankara. Geçen seçimlerde kilometrelerce hiç gereği olmayan yerlerde bile yeraltını kazdırdı metro yapacağım diye. Hani metro nerede? Daha burada sıralamakla bitiremeyeceğim daha birçok lüzumsuz ve gereksiz yerlere harcanan paralar. Doğalgaz ve su sayaçlarında attığı kazıklar da cabası. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi haddi hesabı bilinemeyen sağa sola taktığı borç. Bu insanın ar damarı çatlamış. Utanma duygusundan yoksun.
Neyse esas meselemize gelelim. Şimdi aşağıdaki videoyu izleyin ve daha sonraki yazıyı da okuyun ve ondan sonra belediye başkanınızı seçin. Şunu hiç unutmayın insanlar hak ettikleri gibi yönetilirler. Ben her sene birkaç Avrupa şehrini gezip gören biri olarak biliyorum ki Ankara halkı böyle yönetilmeyi hak etmiyor. Şehrinize sahip çıkın….Cumhuriyete sahip çıkın…Ankara’ya sahip çıkmak demek zaten cumhuriyete de sahip çıkmak demek.
video: Ankara Suyu
Ankara'nın suyunu birde kendi gözleriniz ile görün. gerçektan inanılmaz.
GEREDE SİSTEMİNİN ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNCE NEDEN YAPILMADIĞI GERÇEĞİNİ HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI KIDEMLİ UZMANININ ŞAHİTLİĞİNDEN OKUYALIM:
2004 yılında, Tokyo Ekonomi Müşaviri iken, Japon Uluslararası İşbirliği Bankası (JBIC) ile çeşitli projelerin finansmanı üzerine görüşmeler yapıyorduk. En meşhurları, bilirsiniz, İstanbul Marmaray projesi.
Gündemdeki projelerden birisi de, Ankara İçme suyu projesi idi. JBIC, Işıklı-Gerede sistemi ve isale hatlarını içeren, yaklaşık 320 milyon dolarlık projenin %75'i için çok uygun koşullarda kredi sağlayacaktı (yaklaşık 250 milyon Dolar). Ankara Büyükşehir Belediyesi, Melih Gökçek seçildikten sonra da bu projenin ısrarla takipçisi oldu; bu projenin gerçekleşmesi için DPT, Hazine ve Ankara'daki Japon Büyükelçiliği nezdinde rica ve minnette bulundu.
Proje desteklendi, hatta Japon tarafı ile yaptığımız sıkı pazarlıklar neticesinde kredi oranı yükseltildi, kredinin faizi çok düşük seviyelere çekildi, ve JBIC yetkilileri bu projeyi kendi hükümetlerine onaylatmak için epey çaba harcadı (harcadıklarına ben bizzat şahidim). Japon hükümeti, "Official Development Assistance" (ODA) niteliğindeki bu uygun kredileri daha çok Güneydoğu Asya ülkelerine yönelik kullandırmak istiyordu; ancak Ankara İçme Suyu Projesi de sonunda onay aldı.
ASKİ'ciler bu habere çok sevindi, iki taraf arasında bir mutabakat zaptı imzalanarak proje resmiyet kazandı. Prosedür gereği, Japon Bakanlar Kurulu projeye dair taahhütlerini içeren bir notayı Mart 2004 başında imzalayacak, Başbakan Erdoğan'ın Mart 2004 ortasındaki Japonya ziyareti sırasında da, büyük bir şaşaa ile kredi anlaşması imzalanacaktı .
Notanın imzalanmasına günler kala, İ. Melih apar topar bir yazı ile projeden vazgeçtiğini, Japon kredisini istemediğini söyledi. Durumu Japonlara anlattığımızda büyük bir şok yaşandı; JBIC yetkilileri, yıllardır Ankara Belediyesinin bu kredi için adeta yalvardığını, birkaç gün içinde neyin değiştiğini anlayamadıkları nı söyledi. ASKİ'nin ısrarlı "hayır"ı sonucu, Japonlardan nota imzasının ertelenmesini rica ettik. Japon yetkililer, günler öncesinden Bakanlar Kurulu'nun gündemine giren, detaylı gerekçelerle hükümet üyelerinin ikna edildiği bu nota teatisinin iptal edilemeyeceğini söylediler. Hele ki, Başbakan Erdoğan'ın ziyaretine günler kala yapılacak böyle bir uygulamanın büyük bir diplomatik skandal yaratacağını vurguladılar.
Sonuçta, çok da yaygın olmayan bir uygulama ile, kredi anlaşmasının birkaç pürüz giderilerek ileriki bir tarihte imzalanması kaydı ile, nota imzalandı, Başbakan Erdoğan'ın Japonya gezisi skandalsız geçti. Büyükelçiliğimiz tarafından Başbakan'a verilen brifingde konunun önemi iyice vurgulandı, ve Başbakan bu konuyu mutlaka çözeceğini kesin bir dille ifade etti. Büyükelçi benden, Başbakan'ın ertesi gün Japon İşadamlarına yapacağı konuşmanın metnini hazırlamamı istedi, ve konuşma metninde Ankara İçme Suyu projesine de mutlaka değinmemi rica etti. İlginçtir, Başbakan Japon işadamlarına yaptığı konuşmada, etrafında o kadar danışmanı, konuşmanı olduğu halde benim yazdığım metni harfi harfine okudu ve Ankara İçme Suyu projesinin kredi anlaşmasının imzalanacağını söyledi. (bir daha da başbakana konuşma yazamadım J)
Ardından aylar boyunca iki hükümet arası yazışmalar, görüşmeler devam etti. Japon yetkililer beni birkaç kere ziyaret ettiler. Projenin fizibilitesinde çalışmış ve Ankara-Gerede hattını benden çok daha iyi bilen bir Japon uzman, bu projenin yapılmaması halinde Ankara'nın 2008-2009'dan itibaren susuz kalacağını, bu projeyi reddetmenin bir çılgınlık olduğunu söyledi. Uzman yanıldı, çünkü susuzluk onun tahmininden de erken başladı.
ASKİ'nin proje reddi konusundaki gerekçeleri çok eften püftendi. ASKİ'ciler, yıllarca yalvardıktan sonra, bir anda gelen vahiyle maliyeti çok yüksek bulmuşlar. Proje, Japon firmaların ihaleyi kazanacağı ve pahalı sistemler kullanacağı bir şekilde tasarlanmış. ASKİ, projeyi kendi kaynakları ile çok daha ucuza mal edebilirmişmiş (niye daha önce yapmadıysa... ) Japon yetkililer, projenin ASKİ'nin istekleri doğrultusunda tadil edilebileceğini söylediler. Onların da eteği tutuşmuştu; çünkü, Türkiye'ye bakan departman olarak rezil olmuşlardı ve projenin gerçekleşmesi onlar için de prestij konusuydu.
ASKİ daha sonra yeni bir bahane buldu; mutabakat gereği, barajın ihalesinden ve inşaatın bitene kadar olan kısmından DSİ sorumlu olacaktı. İnşaat bitince, proje tüm maliyeti ile ASKİ'ye devredilecek, ASKİ de topladığı su paralarıyla uzun vadede (7 yıl geri ödemesiz, toplam 25 yılda) barajın maliyetini çıkaracak, hatta kar edecekti. Böylesine ballı bir anlaşmadan ASKİ'nin neden kaçtığı anlaşılmıyordu.
İşin içyüzünü biraz deşince, ASKİ'nin çekinceleri öğrenildi. JBIC'in kredi kullandırma ile ilgili bir kitapçığı vardı; tamamen şeffaflık ilkeleriyle hazırlanan bu el kitabına göre, proje ihale süreci oldukça şeffaf olacaktı. (Melih Gökçek'in hiç hoşuna gitmeyen bir madde) İkinci, ve son dakikada iptali gerektiren madde ise, ASKİ'nin mali tablolarının JBIC'e açılması zorunluluğu idi; daha önce Türkiye'de birçok kuruluş JBIC'ten kredi kullanmış, hiçbirisi mali tablolarını açmaktan gocunmamıştı. Öğrendiğimize göre, ASKİ'nin içi İ. Melih tarafından tamamen boşaltılmış, metro, yol, alt geçit, üst geçit, kaldırım, kömür, nohut gibi projelerde kullanılmıştı. ASKİ, rezil durumdaki mali tablolarınının detayını kimseyle paylaşmak istemiyordu.
Melih Gökçek'i ikna etmek için araya Tayyip Erdoğan, Ali Babacan ve Abdullah Gül girdi. Adam nuh dedi, peygamber demedi. Bugün gidip Melih'e sorsan, yüzlerce belge ve iddia ile kendini savunur; çok pahalı idi der, Japon müteahhitlere para kaptırmak istemedim der, der oğlu der... Adamın ağzı torba değil... Ama dediğim gibi, en üst düzeyden ricalara bile kahramanca karşı koydu.
Sonra ne oldu? Benden daha iyi biliyorsunuz; Ankara'ya 300 milyon dolara tertemiz su getirecek, ve finansmanı hazır projeyi elinin tersiyle itti, bize 1 milyar dolara boklu kızılırmak suyunu getirdi. Bir daha hatırlatalım, temiz sulu gerede projesi niçin reddedildi? Pahalı olduğu için (!)... kızılırmak projesinin üçte biri maliyeti olduğu için? Bu arada Japonlar, çıkması için kendilerine yalvarılan, çıkınca da alengirli işleri yüzünden reddedilen kredi ile, Türkiye hakkındaki fikirlerine, ülkenin ciddiyet ve saygınlık derecesine küçük bir anekdotu daha eklediler.
Suyunuz hayırlı olsun,
Kaynak: Onur'un Seyir Defteri Yazar: Onur Ataoğlu
Yorumlar