İkinci İddianame Hayırlı Olsun...!

Tam da seçimlere birkaç gün kalmışken yine yapacaklarını yaptılar 2.Ümraniye soruşturması iddianamesinin mahkeme tarafından kabul edildiği açıklandı ve iddianame tüm ülke medyasında çarşaf çarşaf yayınlanmaya başlandı. İddianamede ne ararsan var. Bu iddianamenin de bin dokuz yüz sayfa olduğu söyleniyor. Fakat benim dikkatimi başka bir şey çekti. Bu arada Esenboğa hava alanına sessiz sedasız inen büyük dev askeri Amerikan kargo uçağı, kargo uçağından indirilen tırlar dolusu yük, tırları bile CIA ajanları kullanıyor ve otobüsler dolusu CIA ajanı. Kamyonlar dolusu güvenlik malzemesi. Uydu haberleşme sistemleri felan. Bütün bu hazırlık bir kişi için yapılıyormuş. O kişi de ABD başkanı Obama. Bu işin altından da başka bir şey çıkacak ama bekleyip göreceğiz. Bir kişi için bu kadar hazırlık. Pek anlamadığım bir şeyse acaba ABD başkanları her gittikleri ülkeye böyle mi gidiyorlar? Yoksa bu işin arkasında başka bir iş mi var? Tabii bütün bunları önümüzdeki günlerde bekleyip göreceğiz.

Eskiden TSK ya üstü kapalı saldırıyorlardı. Şimdi açıktan açığa saldırıyorlar. Hatta hızlarını alamayıp güçlerinin yettiği emekli paşaları içeri atıyorlar. Bu gün gazetelerden birinde JİTEM Kurucusu emekli subaylarla ilgili olduğu söylenen sözde belgelerin içerikleri yayınlanmış. Okuduğumda yuh artık bu kadarda olmaz artık demeden kendimi alamadım. Ne diyorlar biliyormusunuz? Bu ülkede bu güne kadar PKK tarafından işlenen bütün cinayetler ve terör eylemlerini JİTEM  yani JANDARMA yapmış. PKK hiçbir eylem yapmamış. Hatta faili meçhul cinayetlerin hepsini de yine JİTEM yapmış. Yani diyorlar ki aslında bütün olan bitenleri esasında TSK yapmış. Yani şunu demeye getiriyorlar, eğer TSK olmasa bu kadar senedir süren terör olmazdı. Bu kadar açık ve net. Bu gün yine TV kanallarında eski meclis başkanı Bülent Arınç beyefendi yine son kabul edilen iddianame ile ilgili inciler döktürüyordu. Yahu peki ben anlamıyorum bütün bunlara TSK neden seyirci kalıyor. Yüce mahkemeler ve savcılıkları nerede. Bu vatan ve millet bu kadar sahipsiz mi? Sanki birkaç gün önce yayınladığım salya sümük vaizle ilgili belgede anlatılanlar gerçekleşti. Yani TSK yönetiminde bulunan değerli subaylarımızda mı ışıkevlerinde yetiştiler demeye dilim varmıyor ama bu olabilir mi? O nedenle mi TSK suskun? Bu yüzden midir ki TSK dan bu sene hiçbir asker atılmadı? Artık anlayacağınız her şeyi düşünmemiz ve her şeyin olması olası.

Diğer yandan saldırılarını artırarak artık alenen işerine gelmeyen muhalif sesleri teker teker susturuyorlar. Karşılarına saflarına geçmeyen sermaye gruplarının üzerine ise devletin gücünü kullanarak gidiyorlar. Saldırıları her geçen gün artarak büyüyor. Yaptıkları yolsuzluklar bile artık sınır tanımıyor. İktidarı kaybetmeme uğruna yapmadıkları kalmadı. Eskiden gizli kapaklı yapılan seçim rüşvetleri artık açıkça devletin valileri kullanılarak dağıtılıyor. Ne yüksek Seçim Kurulunun uyarıları dikkate alınıyor nede savcılar önleyebiliyorlar. Hukuksuzluk almış başını gidiyor. Yani anlayacağınız freni boşalmış kamyon gibi gidiyorlar. Bunları kim nasıl ve ne şekilde durduracak? Bilemiyorum! Gözleri kararmış bir vaziyetteler.

Başbakanın meydanlarda yaptığı konuşmalara bakmanız yeter. Artık çaresizlikten faşizan uygulamalara başvurmaya başlamışlardır. Aşağıda izleyeceğiniz videolarda artık vatandaşın kanmadığını göstermektedir.

Bu günlerde gündemi değiştirmek için hayatını bir gazetede yazı yazarak kazanan bir gazeteci yazarın bilgisayarından çıktığı söylenen günlükler çarşaf çarşaf servis ediliyor. Günlüklerin sahibi olduğu söylenen yazar bu yayınlananların kendisine ait olmadığını avukatı vasıtasıyla açıkladı. Ama Deniz Feneri Davası ile ilgili tek yazı yok. Servis edilen günlüklerin gerçek olduğunu varsayalım. Bir gazeteci yazarın bilgisayarında bu tür yazılara rastlanamaz mı? Şimdi ben bilgisayarımda istediğim yazıyı yazamaz mıyım? İstersem her gün değişik yöntemlerle hükümeti devirebilirim. Hoş dostlarla rakı sofrasında her gün türlü türlü fantezilerle hükümetleri deviriyoruz.Yani artık hayal kurmak damı yasak. Bu ne zaman suç oldu. Herkesin bilgisayarında bu tür yazılar pek ala olabilir. Kaldı ki dünya tarihinde birkaç yazarın ve birkaç emekli subayın bir araya gelerek darbe yaptıkları nerde görülmüş ve nerede gerçekleşmiştir merak ediyorum. Üstelik biz nice darbeler gördük. Darbelerin nasıl yapıldığını gördük. İddianamede ipe sapa gelmez bir sürü suçlama okurken gülmeden edemiyor insan. Fakat kimi şeyleri okuduğunuzda ise atılan iftiraların boyutu karşısında bu insanların ne denli gözlerinin kararmış olduğunu görüp ürkmekten, korkmaktan kendini alamıyor insan. Akşam star TV de Uğur DÜNDAR 'ın feryadını izlediniz sanırım.

Diğer yandan TSK yı hedef alıp ağır suçlamalarda bulunan, aklına ne gelirse pertavsızca söyleyen adeta zehir kusan eski bir meclis başkanı. Onun konuşmasını TV lerde izlerken tüylerim diken diken oldu. Bu nasıl cesaret. Belliki birileri tarafından talimat verilmiş olmalı ki seçim öncesi TSK yine e-muhtıra versin, bunlar yine mazlum durumuna düşsünler diye ve bunu da sandıkta oya tahvil etsinler. Geçmişte hiç de bu kadar cesur davranmıyorlardı. Cumhurbaşkanı Irak ziyaretinde kürdistan lafları ediyor. Dağdaki PKK lılara af çıkartılması görüşmeleri yapılıyor. Ülkeye dönüşünde inkar ediyor. DTP yöneticileri ve milletvekilleri alenen seçim mitinglerinde özerklik ve İmralı da ki bölücü başının Mandela gibi afla bırakılacağından bahsediyorlar.

Öte yandan birkaç gün sonra yapılacak seçimleri kazanabilme uğruna yaptıklarına bakınca insan ürküyor. Bu ne biçim bir hırs. İnsan ürperiyor, iktidardaki partinin devlet gücünü hiç bu kadar pertavsızca ve sınırsızca kullandığı bir dönem herhalde hiç görülmemişti. Devletin valileri bile alenen iktidar partisi için kahvehanelerde utanmadan oy istemekten çekinmiyor. Bu arada vatandaş sürünüyormuş, çoluk çocuk açmış, gençler işsizmiş, fabrikalar kapanıyormuş, işsizlik çığ gibi büyüyormuş, insanlar çoluk çocukları için kredi kartlarına yükleniyorlarmış, kimin umurunda… Yoksul kitlelerin giderek çığ gibi büyüdüğü bir dönem yaşıyoruz. Yolsuzlukların ise ucu bucağı yok artık. Her gün değişik bir yöntem öğreniyoruz. Devlet nasıl soyulurun adeta doktorasını yapıyorlar. Bütün bu kepazelik denizinin ortasında benim en çok içimi acıtan ise uydurma suçlamalarla içerde tutulan aydınlar, yazarlar ve emekli askerlerimizin durumları. Bakın ikinci dünya savaşı öncesi Nazi Almanya’sında bir din adamının yaşadıklarını anlatışına bakalım.

Yorum (suz):

Nazi Almanya’sında papaz Martin Niemöller’in günlüğünden:
“Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Günümüze ne kadar uyuyor değil mi?

Siz isterseniz hâlâ tehlikenin farkında olmayınız. Başınızı kuma sokmayı sürdürünüz. Örgütlenmekten hoşlanmayan bir toplumun bireyleri, medyası, partileri, sivil toplum örgütleri olma alışkanlığınızı da sürdürünüz.

Ama asla unutmayınız:

Sıra nasıl olsa size de bize de gelecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Size çarpan araç faili meçhul ise

RON CLARK STORY

BAŞKA BİR İSTATİSTİK